Yayınlar

HAKEM SÖZLEŞMESİNİN İPTALİ VE İPTAL NEDENLERİ

I-GİRİŞ

Yargı yetkisi kural olarak, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılmakla birlikte, tarafların iradelerine bağlanabilen uyuşmazlıkların çözümü konusunda, gün geçtikçe daha çok uygulama alanı bulan “TAHKİM” usulü de hukukumuzca benimsenmiştir. Söz konusu usul, taraflar arasındaki hukuki münasebete dair her türlü uyuşmazlığın bağımsız mahkemelerin dışında bir merci tarafından çözümü gibi oldukça mühim bir hususa ilişkin olduğundan, her noktası itinayla düşünülerek yapılmış bir düzenlemeyi gerektirmektedir. Ancak Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuzda, Tahkim kurumuna ilişkin hükümler, sınırlı, hatta yetersiz denebilecek düzeyde kaldığından, “Hakem Sözleşmesi” ne ilişkin bazı sorunlar, bu kanun boşluğunun doldurulması adına, diğer kanunlara ait hükümlerin kıyas yoluyla uygulanması suretiyle doldurulmaktadır. Çözümü konusunda düzenleme bulunmadığından, kıyas yoluna gidilen sorunlardan, uygulamada pek karşılaşılmasa da, konumuzu teşkil eden “Hakem Sözleşmesinin İptali ve İptal Nedenleri”dir.

Borçlar Kanunumuzun 23 vd. maddelerinde yer alan ve yine bu kanunda düzenlenmiş tüm sözleşmelere uygulanan, rızadaki fesada ilişkin hükümlerin, hakem sözleşmesine, kendine özgü yapısı da göz önünde bulundurularak, nasıl uygulandığını, bu uygulamanın ne gibi sonuçlar doğurduğunu incelediğim bu çalışmamda, aynı zamanda, yaşanan ve yaşanabilecek sorunlara da değinerek, bunların nasıl aşılabileceğine ilişkin olarak görüşlerimi de sunmaktayım.

II-GENEL OLARAK HAKEM SÖZLEŞMESİ

Usul kanunumuzda hakem sözleşmesinin tanımı yapılmadığı gibi, hakem sözleşmesine ilişkin bir hükme de yer verilmemiştir. Fakat, bu kavram tahkim hukukunda muhtelif vesilelerle ve sıkça kullanılmaktadır. Doktrinde ve Yargıtay kararlarında bu vesile ile çeşitli tanımlamalar yapılmıştır. Bu tanımlamalara kısaca değinecek olursak;

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında Hakem sözleşmesini, tahkim sözleşmesinin taraflarıyla hakem veya hakemler arasında yapılan, taraflar arasındaki hak, yükümlülük gibi maddi hukuka ve usule ilişkin hukuki ilişkilerin usul hukuku ve özel hukuk hükümlerinin esas alınarak düzenlendiği, hakem yargılamasının esas ve usullerin belirlendiği sözleşme olarak tanımlamış ve tahkim sözleşmesi gibi bir şekle tabi olmadığını söylemiştir.[1]

Yargıtay 15. H.D bir kararında “Hakem sözleşmesinin geçerli olabilmesi için bu sözleşmenin yazılı olarak yapılması gerekir. Tarafların karşılıklı olarak iradelerini açıklamaları ve bunu yazılı olarak imza altına almaları ile hakem sözleşmesi oluşur. Hakem sözleşmesi bağımsız bir sözleşme olarak yapılabileceği gibi, bir sözleşmenin şartı olarak da düzenlenebilir.” demiştir.[2]

Doktrinde Pekcanıtez hakem sözleşmesini; Tahkim anlaşması uyarınca uyuşmazlığı gidermek için görevlendirilen hakemler ile taraflar arasında yapılan anlaşma[3] olarak tanımlamıştır.

Taşkın ise; tahkim sözleşmesinin taraflarıyla hakem veya hakemler arasında yapılan, taraflar arasındaki hak, yükümlülük gibi maddi hukuka ve usule ilişkin hukuki ilişkilerin, usul hukuku ve özel hukuk hükümlerinin esas alınarak düzenlendiği, şekle tabi olmayan, hakem yargılamasının esas ve usullerinin belirlendiği sözleşme olarak tanımlamıştır.[4]

Görüldüğü gibi Yargıtay ile Doktrin hakem sözleşmesini farklı tanımladığı gibi hakem sözleşmesini şekle tabi olup olmadığı hususunda da bir birlik yoktur.

III-HAKEM SÖZLEŞMESİNİN İPTALİ VE İPTAL NEDENLERİ

A) Hakem Sözleşmesinin İptali:

Her iki tarafın belirli bir konu üzerinde uzlaşma sağlamaları ile sözleşme kurulur.(B.K. m.1) Taraflardan birinin iradesinin sakatlanması durumunda iradesi sakatlanan tarafa tek taraflı irade açıklamasıyla, sözleşmeyle bağlı bulunmama bildiriminde bulunma hakkı tanınmıştır. Bu şekilde iradesi sakatlanan tarafa sözleşmeyi iptal hakkı tanınmış olmaktadır.[5]

Taraflar arasında bir sözleşmenin kurulabilmesi için her iki tarafın da sözleşmenin konusunu oluşturan husus üzerinde hemfikir olmaları ve aynı doğrultuda olan iradelerini dışa vurmaları yani beyan etmeleri gerekir. Bu nedenle B.K, taraflardan birinin iradesinin sakatlanması halinde iradesi sakatlanan tarafa tek yanlı irade açıklamasıyla sözleşme ile bağlı olmaktan kurtulma imkânı tanımıştır; bir başka ifadeyle iradesi sakatlanan taraf sözleşmeyi iptal etme hakkına sahiptir.

Borçlar Kanunumuzda irade sakatlığı “rızadaki fesat” başlığı altında, 23 ila 31’ inci maddeler arasında düzenlenmiştir. Sözleşme iradesinin oluşum veya bildirimi sırasında meydana gelen irade sakatlığı halleri; hata (yanılma-aldanma), hile (yanıltma-aldatma) ve ikrah (tehdit-korkutma) dır.[6] Hata, hile veya tehdit ile sakatlanmış bir sözleşme kurulmuştur ve batıl da değildir; hataya düşen, hileye veya tehdide maruz kalan taraf sözleşmenin geçersiz olmasını sağlayacak iptal hakkını kullanmaz ise yaptığı işlemle bağlıdır.

B.K’ da düzenlenen irade beyanındaki sakatlık halleri, borç doğuran sözleşmeler açısından düzenlenmiştir, bu hükümler yapısına aykırı olmamak kaydıyla, hakkında ayrı bir yasal düzenleme bulunmayan diğer sözleşmelere ve tüm hukuki işlemlere kıyasen uygulanır. Esas konumuzu teşkil eden hakem sözleşmeleri de B.K’nun irade sakatlığına ilişkin hükümlerinin uygulama alanı bulduğu sözleşme türlerinden biridir. Hakem sözleşmesinin kurulması esnasında hata, hile, tehdit sebebiyle sözleşme iradesinin sakatlanması halinde BK’ nun ilgili hükümleri kıyasen uygulanacaktır.[7]

B) Hakem Sözleşmesinin İptal Nedenleri:

1-Hata:

Genel anlamda hata, gerçeğe uymayan bilgi ve düşünceye sahip olmak, gerçeği ifade etmek kanaat ve kastı ile hakikate uymayan bilgi veya düşünceyi açıklamaktır.[8] Ferdin psikolojik hali, yani iradesi ile objektif hakikat, yani beyan arasındaki istenmeyen her türlü uyuşmazlık [9] ise hatanın hukuki işlemlerde ortaya çıkması halidir ki bu da hatanın özel (dar, teknik) anlamını oluşturur.

İşte BK’ nunda hatanın özel anlamı esas alınarak bir düzenleme yapılmış ve sözleşme yapılırken esaslı hataya düşülmesi halinde, sözleşmenin hataya düşen tarafı bağlamayacağı hüküm altına alınmıştır.(BK.m.23) Maddeye göre sözleşmenin geçersizliğinden söz edebilmek için “esaslı hata” ya düşülmelidir. Peki esaslı hata deyimi ile kastedilmek istenen nedir? BK’ nunda herhangi bir tanım yapılmış değildir. Kanunun 24. maddesinde “hata” hallerine, tahdidi olmamakla birlikte, yer verilmiştir. Kanun koyucu “esaslı hatalar hassaten şunlardır” şeklinde bir ifade kullanarak saymanın sınırlayıcı bir nitelikte olmadığını şüpheye yer bırakmayacak şekilde, net olarak ortaya koymuştur. Bilim ve teknik alanında baş döndürücü bir hızla ortaya çıkan gelişmelerin, her geçen gün yeni şartlar, yeni sözleşme türleri, yeni hukuki durum yarattığı günümüz dünyasında kanımca da oldukça isabetli bir düzenlemedir.

Aynı maddeye göre saikte hata[10], yani hukuki muamelenin yapılmasına amil olan kişisel sebep ve amaçta hata esaslı hata sayılmaz ve dolayısıyla da sözleşmenin geçersizliğine neden olmaz. Borçlar Kanunu tasarı saikte hata halini ayrı bir maddede düzenlemiştir. Tasarıya göre saikte yanılma, esaslı yanılma sayılmaz. Ancak yanılanın, karşı tarafça bilinebilir biçimde yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması halinde, yanılmayı esaslı saymıştır.[11]

Doktrin ve uygulamada hatanın tespitinde hem hataya düşenin sübjektif değerlendirmesi, hem de iş hayatındaki objektif iyiniyet kurallarının o hatayı kabul edip etmediği göz önünde bulundurulur. Yani bir hatanın esaslı sayılabilmesi için hem objektif hem sübjektif kriterlere göre esaslı olması şarttır.[12]

Objektif ve sübjektif esaslara göre bir değerlendirme yapacak olursak; hata, yüklenilen edimin, yapılan sözleşmenin başlıca nedenini oluşturuyor, hem yanılan açısından hem de iyiniyet kurallarına göre o hata olmasa idi böyle bir beyanda bulunulmayacağı kesin olarak anlaşılıyorsa esaslı hatanın varlığından söz edilir diyebiliriz.[13]

Öğretide hata türleri konusunda çeşitli ayrımlar yapılmıştır. Beyan hataları genel olarak esaslı hata sayılırken, saik hataları istisnaen esaslı hata sayılır.[14]

Bu açıklamalar doğrultusunda anlaşıldığı üzere bir sözleşmede BK.m. 23 vd. hükümlerine göre esaslı hata varsa, sözleşme iptal teorisinden hareketle iradesi sakatlanan taraf, başından itibaren geçerli olan sözleşmeyi iptal hakkını kullanarak geçmişe etkili olarak ortadan kaldırabilir.[15]

Asıl konumuz olan “Hakem Sözleşmesi”ne dönecek olursak, şu sorun ortaya çıkar: eğer hakem kendisinden beklenebilecek özelliklere sahip değilse veya yasada öngörülen diğer hallerde, davanın tarafları hakem sözleşmenin geçersizliğini ileri sürebilecekler midir? Bu durumda esaslı hataya dayanılması, bu şekilde kullanılacak bir iptal hakkı, redde ilişkin özel hükümlerle bağdaşmamaktadır. Somut olayda reddi haklı kılacak bir durumun varlığı halinde, redde ilişkin hükümler, BK.m.23 vd. hükümlerine nazaran öncelikle uygulanır. Bu doğrultuda davanın taraflarının, hakemin beklenen niteliklere sahip olmadığını bilmeleri durumunda, önceliğin redde ilişkin hükümlere tanınması yoluyla, soruna taraflar açısından oldukça adil bir çözüm getirilmiş olur.

Kanunumuzda “Hata Sebebiyle Hakem Sözleşmesinin İptali” başlıklı özel bir hüküm bulunmaması nedeniyle hataya ilişkin B.K hükümlerinin kıyasen uygulanması, iptal için aranan koşulların da paralel olmasını zorunlu kılmamaktadır. Hakemler “reddi hakim” sebeplerine (HUMK. m.28, 29) dayanılarak reddedilebileceğinden, irade sakatlığı olması halinde aranan şartlar, usul ve esas yönünden farklılık gösterebilmektedir.[16] Hâkimin reddi sebebi örneğin HUMK. m. 29/6’ da “Umumiyetle hakimin bitaraflığından şüpheyi mucip esbabı mühime bulunması” gibi yanlı tutum içinde bulunması hali, red sebebi olarak öngörüldüğünden burada hareket noktası olarak hakemin yanlı (taraflı) hareket ettiğine ilişkin objektif olarak sebeplerin yeterli olup olmadığı esas alınmalı, kuşku halinde hakemin tarafsızlığına ağırlık verilmeli. Bu gibi red sebeplerini doğuran şartlar, hakem sözleşmesinin iptalini gerektiren sebeplerden, şartlardan farklıdır.[17]

Yukarıda açıklandığı üzere esaslı bir hata sonucu iradesi sakatlanan taraf, sözleşmeyi iptal hakkını bir yıl içinde, tek yanlı, karşı tarafa varması gereken irade beyanı ile kullanılabilir. Beyan karşı tarafın hakimiyet alanına ulaştığı anda iptal kendiliğinden gerçekleşeceğinden, ayrıca iptal davası açılmasına da gerek yoktur.

Hakemin reddi son derece sıkı usul ve şekil şartlarına tabidir. Yani irade sakatlığı hallerine dayanarak hakem sözleşmesinin iptali, hakemin reddine nazaran daha kolay gerçekleşir. O halde somut olaydaki hakemin reddi nedenleri aynı zamanda irade sakatlığına yol açan sebepleri oluşturuyorsa, redde ilişkin usul hukuku hükümleri önceliklidir.[18]

Redde ve iptale dair farklı nedenler mevcut ise yapılması gereken, nedenlerin tabi oldukları hukuki sonucun maddi hukuk veya usul hukukuna göre çözümlenmesidir. Bu sorunun giderilmesi adına, modern hukuk sistemlerindeki uygulama esas alınarak hakemlerin, hakimin reddi, red sebepleri ve red usulünden bağımsız olarak düzenlenerek, bu şekliyle HUMK’ da yer alması gerekmektedir.[19]

Nitekim Hukuk Muhakemeleri Kanunu tasarısında hakemin ret sebepleri ve ret usullerini düzenlenmiştir.[20] Fakat tasarıda hakem sözleşmesinin iptali ve iptal nedenleri ayrı olarak düzenlenmemiştir.

Hakemin şahsi özellikleri dışında bir hataya dayanılarak hakem sözleşmesinin iptali mümkün müdür? BK.m. 24/1-1' de düzenlenen “beyanda hata” ya dayanarak da hakem sözleşmesi iptal edilebilir. Sözleşmenin niteliğindeki esaslı sayılan bir hatanın bulunması halinde, esaslı hata bulunan durumdaki hukuki sonuçlar doğar.[21]

2-Hile:

Hile, bir kimseyi belirli bir hususu yapmaya sevk etmek, o yönde bir irade açıklamasında bulunmasını sağlamak kastı ile o kimsede yanlış bir kanı uyandırmak yada esasen var olan yanlış fikrin devamını sağlamaktır.[22] Hile ile bir kimse saik hatasına düşürülmektedir. Bu saik hatası esaslı olmasa dahi BK m. 28/1’ e göre hükümsüzlük sebebi sayılmaktadır ve hileye maruz kalan sözleşmeyle bağlı değildir. BK’ nun bu hükmünden de anlaşıldığı üzere hile bir hataya yol açmaktadır; ancak buradaki “hata” ile kastedilen BK.m.23’ deki “yanılma” değil, “yanıltma” dır. Zira hatanın (yanılma) aksine hilede yanılanın bilgisizliği veya kendi kusuru değil, bir başkasının yanıltma kastı ve amacı mevcuttur. Kişinin kararlarını serbestçe vermesine veya yanlış olan bilgisini düzeltmesine, diğer tarafın hileli tutum ve sözleri ile engel olunmuştur. Bu nedenle hile hatadan daha ağır bir davranış sayılmış[23] ve yanılmada aranan “esaslı” olma koşulu hilede aranmamış; saik hatası olsa dahi hileye uğrayanın o sözleşme ile bağlı olmadığı kabul edilmiştir.[24]

Hilenin sözleşmeyi sakatlayabilmesi için üç şartın gerçekleşmesi gerekir:

1.Hileyi yapanın diğer tarafı yanıltma kastı bulunmalı: Yanıltanda (yalan söyleyende) karşı tarafı aldatmak ve onun gerçeği bilmesi halinde yapmayacak olduğu bir sözleşmeyi yapmaya sevk etmek niyeti bulunmalıdır. Eğer bir kimse, bilmemesi ağır kusur teşkil etmesine rağmen, durumu bilmeden beyanda bulunmuş ise, aldatma kastı yoktur. Bu nedenle karşı taraf yalan sözlere kanarak sözleşme yapmış ise aldatma kastı şartı gerçekleşmiş sayılmaz.[25]

2.Yanıltma olmalı: Yani aldatan şahıs karşı tarafı hataya düşürmüş olmalıdır. Fakat karşı tarafın düştüğü bu hatanın esaslı olması gerekmez( BK.m.28) Eğer yanılma aynı zamanda esaslı ise, aldatılan ayrıca yanılma hükümlerine de dayanabilir.[26]

3.Yapılan hukuki işlem ile hile arasında illiyet bulunmalıdır.

Hatada olduğu gibi hilenin çeşitleri konusunda da doktrinde çeşitli ayrımlar yapılmıştır; Aktif (olumlu)- pasif (olumsuz) hile[27], asli (temel)-feri (yan) hile[28], taraf hilesi-üçüncü şahsın hilesi, şahsa karşı hile-kanuna karşı hile gibi.

Hakem sözleşmelerinde taraflardan birinin iradesinin hile sonucu fesada uğraması hali ise özellikle hakemin kişisel niteliklerine ilişkin olarak ortaya çıkar. Böyle bir durumda daha önce hata başlığı altında belirttiğimiz durumlar gibi redde ilişkin özel hükümler öncelikle uygulanacaktır.

Hakem sözleşmesinde yanıltma, taraf hilesi olarak ortaya çıkabileceği gibi üçüncü kişinin hilesi olarak da ortaya çıkabilir. Taraflar hakemi hileyle saik hatasına düşürüp hakemlik görevini kabul etmesini sağlayabilirler. Yine sözleşme kurulurken hakem, tarafları, tahkimin süresi, masrafları, vs. konuda kasıtlı olarak saik hatasına düşürebilir. Tarafların, aralarındaki ilişkilere, uyuşmazlık konusuna ilişkin hususları hakemden gizlemek konusunda anlaşmaları halinde de hile söz konusudur. Son örneğimizde hakem, bu sözleşmeyle bağlı değildir. Hakem hileye maruz bırakıldığını öğrenmesinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde bu yündeki beyanını, karşı tarafın hakimiyet alanına ulaşacak şekilde yöneltmelidir. Hakem sözleşmesinin iptali için hileye uğrayanın beyanı yeterlidir ve aynı zamanda inşai bir hak olması nedeniyle de herhangi bir şekle tabi değildir.

3-Tehdit

Tehdit (korkutma-ikrah), “kişinin irade serbestîsini ihlal suretiyle onun gerçek iradesine uymayan bir beyanda bulunmak zorunda bırakan hukukun caiz görmediği davranıştır”, “sözleşmenin veya hukuki işlemin taraflarından birinin sözleşmeyi yapmaya razı olmadığı takdirde kendisine veya yakınlarından birine zarar vereceği tehdidi ile korkutmaktır”[29] gibi çeşitli şekillerde tanımlanmıştır.

Sözleşmenin tarafı iradesini tehdit ve zorlama altında beyan ettiğinden, hukuki işleme varlık kazandıran “irade” nin açıklanmasındaki serbestlik ortadan kalkmış, bu nedenle beyan edilen irade ile gerçek (iç) irade arasında, korkutulan tarafından bilinen fakat istenmeyen bir uyumsuzluk hasıl olmuş, yani irade sakatlanmıştır.[30]

Borçlar kanunumuz sözleşmenin sıhhatini menfi yönde etkileyen bu durumu, sözleşmenin geçersizliği sebebi olarak düzenlemiştir.(BK.m.29/1)

Tehditten söz edebilmek için somut olayda şu koşullar bulunmalıdır:

1-Tehdit esaslı (ciddi) olmalı: Tehdidin ciddi olmasından maksat, yapılan tehdidin sonucu olarak yaratılan korkunun karşı taraf üzerinde gerçek bir tehlikenin varlığı endişesi doğurmasıdır.Bu nedenle “ciddilik” objektif esaslara göre değil, bizzat tehdide maruz kalanın sübjektif durumuna göre ölçmek lazım gelir. Bunun için şaka tarzında yapılan tehdit bile, eğer tehdit aracı olarak kullanılan şey o tehlikeyi yaratabilecek nitelikte ise ve karşı taraf bu şakayı ciddi sanmış ise sözleşmeyi yine sakatlayabilecektir.[31]

2-Tehdit ağır bir tehlike teşkil etmeli: Tehdidin ağırlığı da yine tehdide maruz kalanın sübjektif durumuna göre saptanır. Bununla beraber normal hayat ölçüleri de bu tayinde rol oynar.[32]

3-Tehdit derhal gerçekleşebilecek nitelikte olmalı: İleride doğabilecek bir tehlike endişesi, derhal kavramına girmediği için ikrahın hükmüne engel olur; çünkü bu süre içinde söz konusu tehdidin gerçekleşmemesi için gerekli tedbirleri almaya, yetkili makamlara başvurmaya durumu ve vakti yeterlidir.[33]

4-Tehdit bizzat sözleşmenin taraflarına yada yakınlarına yönelik olmalı

5-Tehdit hukuka aykırı (haksız) olmalı: Şayet bir kimse, kanun veya örf gereği ifaya hakkı bulunduğu bir hususu yapacağını söyleyerek, diğerinden istediği sözleşme veya işlemin doğumu için gerekli muvafakati almışsa, ortada sözleşmenin iptaline yol açan bir tehdit yoktur. Çünkü tehdidin haksız olması için, onun meydana getirdiği zararın da haksız olması gerekir.[34] BK. m.30/2’ de bu sonuç şöyle ifade edilmiştir: “Bir hakkın veya kanuni salahiyetin istenileceği ve kullanılacağı tehdidi ile müzayakaya duçar olan kimsenin yaptığı akit, ...(kural olarak) geçerlidir.”, yani tehdit iddiası bu halde dinlenmez.[35]

6-Tehdit cana, mala, namusa, şahsa, hürriyete karşı olmalı: Tehdit ya bizzat sözleşme yapan kimsenin yada onun yakınlarından birinin canı, malı, namusu, şahsı, hürriyetine yönelik bulunmalı, bunlardan birinin ağır ve derhal vuku bulacak bir tehlikeye maruz olduğuna dair tehdide uğrayan kimsede ciddi bir korku doğurmuş olmalıdır. Ancak BK.m.30’ da sayılan dört kavram (hayat, şahıs, namus, mallar) sınırlayıcı değildir. Kanunda açıkça sayılmamış olmasına rağmen hürriyete veya diğer şahsi menfaatlere yöneltilmiş olan tehdit de aynı sonucu doğurur.[36]

7-Tehdit ile yapılan işlem arasında illiyet bulunmalı: Yukarıda sayılan altı şart bulunsa bile, o işlemle tehdit arasında illiyet bağı yoksa, tehdit hükümleri uygulanmaz. İlliyet bağından maksat, işlemin tehdit nedeniyle meydana gelmiş olmasıdır.[37] Eğer tehdide maruz kalan taraf, tehdit olsa da olmasa da o sözleşmeyi esasen yapacak idiyse, arada illiyet bağı bulunmadığı için, sonradan tehdidi ileri sürerek sözleşmenin hükümlerinden kurtulamaz[38] İlliyet bağının varlığını ispat külfeti, sözleşmeyle bağlı olmadığını yani ikraha maruz kalan tarafa aittir. Karşı taraf ise bunun aksini ispatı elbete haizdir.[39]

Hakemin şahsına veya yakınlarına karşı sayılan unsurları ihtiva eden bir tehdit eyleminde bulunulması halinde hakem, korku neticesinde yaptığı bu sözleşmeyle bağlı değildir. Hakem, maruz bırakıldığı tehdidin ortadan kalkmasından itibaren bir yıl içinde iptal hakkını kullanarak geçmişe etkili olarak sözleşmeyi geçersiz kılabilir.

Hakem, sözleşmesinin tarafı olarak görevi kabulde iş veya ticari hayatı ile ilgili bir takım hakların elinden alınacağı tehdidi altında, uyuşmazlıkla ilgili bir işi yapması veya hakem olarak karar vermesi için kendisine emir veya talimat verilmesi halinde de tehdit söz konusudur.[40]

IV-SONUÇ

Hukuk sistemimizde, uyuşmazlıkların giderilmesi konusunda “Tahkim” usulünün benimsenmesinin nedeni, taraflar arasındaki uyuşmazlığın daha kısa sürede ve daha az masrafla çözüme kavuşturulmasını sağlamaktır. Uyuşmazlığı çözecek mercii belirleme yetkisinin, o uyuşmazlığın taraflarına tanınması da, bu usulü tarafların menfaatine çok daha uygun hale getirir, ki bunun sonucunda da günümüzde tahkim yolu uygulamada oldukça rastlanan bir kurumdur. Ancak açıklanan nedenlerle sıklıkla tercih edilen bu yol, takdir edileceği üzere suiistimale açıktır. Uyuşmazlığı çözecek mercii hatta merciin uygulayacağı kuralları dahi belirleme tekelini elinde bulunduran taraflar, bulundukları hukuki ilişki içerisinde muhtemel hasımlar konumundadır ve ellerine geçirecekleri bir fırsatta bu tekeli kötüye kullanabilme ihtimalleri de gözardı edilemeyecek kadar yüksektir.

Taraflar arasında hakkaniyete uygun bir denge sağlanmaya çalışılırken, önemli hak kayıplarına yol açabilecek bu tehlikenin bertaraf edilebilmesinin tek yolu olan özel, açık ve ayrıntılı bir düzenleme de kanunlarımızda mevcut değildir. Hakem sözleşmesi yapma hakkının kötüye kullanımı sonucu meydana gelen irade sakatlılarının, borçlar kanununda düzenlenen diğer sözleşmelerde olduğu gibi, hakem sözleşmesini de geçersiz kılacağı ve tahkim usulüyle gerçekleşmesi hedeflenen faydaların da yalnızca teoride kalacağı unutulmamalı ve Hukuk Muhakemeleri kanunu tasarısında müstakil bir düzenleme yapma yoluna gidilmelidir.

Arb. Av. Zekeriya Zafer YILMAZ



[1] KAZANCI, Kazancı Hukuk Otomasyon 2.0, YHGK, 2003/15 – 142 2003/182, 19.03.2003

[2] KAZANCI,Yargıtay 15. HD 2003/2780E. 2003/3307, 18.06.2003

[3] PEKCANITEZ, Hakan, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2001, S.583

[4] TAŞKIN, Alim, Hakem Sözleşmesi, Ankara 2005, s.209

[5] TAŞKIN, Alim, s.232

[6] ÖZKAYA, Eraslan, Hata-Hile-İkrah Davaları, Ankara 2000 s.21

[7] TAŞKIN, Alim, s.209

[8] FEYZİOĞLU, F. Necmettin, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1,1969, s.122

[9] ARSEBÜK, Ahmet Esat, Borçlar Hukuku, Ankara 1950 3. Bası, s.399

[10]KAZANCI, YHGK E. 1993/13–795 K. 1994/57 T. 16.2.1994 “Beyan gerçek iradeye uygun olmakla birlikte, bu gerçek iradenin oluşması safhasında şimdiki veya geleceğe ait yanlış tasavvurlar etken olmuşsa saikte hata vardır.”

[11] www.kgm.adalet.gov.tr

[12]EREN, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s.405-406 ayrıca Yargıtay 11. HD. 1999/2255E. 1999/7015K. 21.09.1999 “İç irade ile açıklanan irade arasında irade açıklamasında bulunanın bilgisi ve isteği dışında oluşan uyumsuzluğa "bildirimde hata", işlem yapma iradesinin oluşumuna etken olan tasarım ve düşünce yanılgısına ise "saikteki hata" denilmektedir. Borçlar Kanunu'nün 23 ve izleyen maddelerinde düzenlenen esaslı hatanın varlığının kabul edilebilmesi için, irade sahibinin söz konusu yanılgı noktasını bilmiş olması halinde sözleşmeyi yapmayacağının kabul edilebilmesi ( sübjektif unsur ) ve iş yaşamındaki objektif iyi niyet kuralları ve ticari dürüstlük ilkelerine göre bu yanılgının sözleşmenin iptalini haklı kılıcı önem taşıması ( objektif unsur ) gerekir.”

[13] EREN, Fikret. s.409

[14] EREN, Fikret. s.409

[15] TAŞKIN, Alim, s. 232

[16] TAŞKIN,Alim, s.210

[17] TAŞKIN, Alim, s.211

[18] TAŞKIN, Alim, s.211

[19] TAŞKIN, Alim, s.211

[20] www.kgm.adalet.gov.tr“Ret sebepleri, MADDE 421- (1) Kendisine hakemlik önerilen kimse, bu görevi kabul etmeden önce tarafsızlık ve bağımsızlığından şüphe etmeyi haklı gös­teren hâl ve şartları açıklamak zorundadır. Taraflar önceden bilgilen­diril­memiş oldukları takdirde hakem, daha sonra ortaya çıkan durumları da ge­cikmeksizin taraflara bildirir. (2) Hakem, taraflarca kararlaştırılan niteliklere sahip olmadığı, ta­raflarca kararlaştırılan tahkim usulünde öngörülen bir ret sebebi mevcut bu­lunduğu veya tarafsızlığından şüphe etmeyi haklı gösteren hâl ve şart­lar gerçekleştiği takdirde reddedilebilir. Taraflardan birisinin kendisinin atadığı veya atanmasına katıldığı hakemi reddetmesi, yalnızca hakemin atanma tari­hinden sonra öğrenilen ret sebeplerine dayanılarak yapılabilir. Hakemin reddi usulü MADDE 422- (1) Taraflar, hakemin reddi usulünü serbestçe ka­rar­laştırabilirler.(2) Hakemi reddetmek isteyen taraf, hakemin veya hakem kuru­lunun seçiminden ya da hakemin reddi talebinde bulunabileceği bir du­rumun or­taya çıktığını öğrendiği tarihten itibaren onbeş gün içinde ret talebinde bulu­nabilir ve bu talebini karşı tarafa yazılı olarak bildirir. Reddedilen hakem kendiliğinden çekilmez veya diğer taraf reddi kabul etmez ise, ret hakkında, hakem kurulunca karar verilir. (3) Hakem kurulundan bir veya birden çok hakemin reddini iste­yen taraf, ret talebini ve gerekçesini hakem kuruluna bildirir. Ret talebi­nin kabul edilmediğini öğrenen taraf, bu tarihten itibaren karara karşı bir ay içinde mahkemeye başvurarak bu kararın kaldırılmasını ve hakem veya hakemlerin reddine ilişkin talep hakkında karar verilmesini isteye­bilir. (4) Seçilen hakemin veya hakem kurulunun tümünün ya da karar ço­ğunluğunu ortadan kaldıracak sayıda hakemin reddi için ancak mah­kemeye başvurulabilir. Mahkemenin bu fıkra uyarınca vereceği kararlar kesindir. (5) Seçilen hakemin veya hakem kurulunun tümünün ya da karar ço­ğunluğunu ortadan kaldıracak sayıda hakemin ret talebini mahkemenin ka­bul etmesi hâlinde tahkim sona erer. Ancak tahkim sözleşmesinde ha­kem veya hakemlerin isimleri belirlenmemişse yeniden hakem seçimi yoluna gidilir.

[21] TAŞKIN, Alim, s.211

[22] FEYZİOĞLU, F. Necmettin s.147

[23] KAZANCI,Yargıtay 4. HD T:13.04.1972, E:1976, K:3333

[24] FEYZİOĞLU, F. Necmettin, s.149

[25] TUNÇOMAĞ, Kenan, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1976 1.Cilt, s.215

[26] TUNÇOMAĞ, Kenan s.214

[27] FEYZİOĞLU, F. Necmettin s.158

[28] FEYZİOĞLU, F. Necmettin, s.154

[29] FEYZİOĞLU, F. Necmettin s.164

[30] FEYZİĞOLU, F. Necmettin s.165

[31] FEYZİOĞLU, F. Necmettin s.167

[32] FEYZİĞOLU, F. Necmettin s.167

[33] FEYZİOĞLU, F. Necmettin s.168

[34] ARSEBÜK, Ahmet Esat s.436

[35] FEYZİOĞLU, F. Necmettin, s.169

[36] FEYZİĞOLU, F. Necmettin, s.171

[37]KAZANCI, Yargıtay 4. HD, T: 19.02.1974 – 12790/755 sayılı kararı

[38] FEYZİOĞLU. F. Necmettin s.172

[39] FEYZİOĞLU, F. Necmettin, s.173

[40] TAŞKIN, Alim, s.213-214