1) Genel Bilgi
Davaların değişik şekillerde ayrıma tabi tutulması mümkündür.[1] Doktrinde yapılan ayrımları şu şekilde sıralayabiliriz;
a-Mahkemeden İstenen Hukuki Korumaya Göre Dava Çeşitleri:
Örnek : Eda Davaları, Tespit Davaları, İnşai Davalar
b-Dava Konusu Hakkın Niteliğine Göre Dava Çeşitleri
Örnek : Ayni Davalar, Şahsi Davaları, Karma Davalar
c-Dava Konusu Mala Göre Dava Çeşitleri
Örnek : Menkul Davalar, Gayrimenkul Davaları
d-Dava Konusun Ayni Hak veya Zilyetlik Olmasına Göre Dava Çeşitleri
Örnek : Hakka Dayanan Dava Çeşitleri, Zilyetliğe Dayanan Davalar
e-Talep Neticesinin Niceliğine Göre Dava Çeşitleri
Örnek : Terditli Davalar, Seçimlik Davalar, kısmi dava, mütelahik dava
Terditli davada, davacı iki ayrı talepte bulunur; ancak, bu talepleri terditli olarak yapar. Yani, taleplerden birisi asıl talep, ikincisi yardımcı (terditli) taleptir. Davacı, ilk önce asıl talep hakkında karar verilmesin ister; yardımcı talebini ise, asıl talebin reddedilmesi ihtimali için yapar.[2] Bir başka ifadeyle davacı davasında birden fazla talepte bulunuyor ve fakat asıl talebi kabul edilmediği takdirde yardımcı talebi hakkında karar verilmesini istiyorsa terditli veya kademeli dava söz konusudur.[3]
Terditli davalar hakkında HUMK’nda bir hüküm yoktur. Fakat aşağıda misalleri ile görüleceği gibi, davacının terditli dava açmakta korunmaya değer hukuki yararı vardır ve terditli davaların caiz sayılması usul ekonomisine uygundur.[4]
2) Terditli Davaların Çeşitleri
Terditli davalarda davacının hüküm altına alınmasını istediği tek bir talep söz konusudur, fakat kademeli talepler ileri sürerek bunlardan biri olmazsa diğerinin kabul edilmesini sağlamaya çalışır.[5]
Terditli davalar, dayandıkları vakıaların aynı veya başka olmasına göre başlıca iki şekilde olur:
a) Taleplerin Dayandığı Vakıaların Aynı Olması
Bu halde, asıl talep ile yardımcı (terditli) talebin dayandığı maddi vakıalar aynıdır; yalnız bu vakıalara dayandırılan taleplerin hukuki sebebi değişiktir.[6]
Mesela, bir kimse iyiniyetle başkasının arsasına inşaat yapmıştır(MK m. 648 vd). Bu kimse binanın kıymetinin arsanın kıymetinden açıkça fazla olduğunu sanarak haklı bir tazminat karşılığında arsa ve binanın mülkiyetinin kendisine verilmesini istemektedir (asıl talep; MK m. 650). Fakat mahkemece yapılacak inceleme ve kıymet takdiri sonucunda, binanın kıymetinin arsanın kıymetinden daha az olduğu tespit edilirse, bu ihtimal için de kullandığı malzeme karşılığı tazminat istemektedir(yardımcı talep; MK m.649).[7]
Yukarıdaki misalde, davacının dava dilekçesinde dayandığı vakıalar aynıdır: başkasının arsasına inşaat yapılmış olması ve bunu yapanın iyiniyetli bulunması. Yalnız, bu vakıaların hukuki nitelendirilmesi terditli olarak yapılmaktadır. Mahkeme maddi vakıaları tespit ettikten sonra, o vakıalara uyan kanun hükmünü kendiliğinden bulup uygulamakla yükümlü olduğundan ve bu konuda tarafların yapmış oldukları hukuki nitelendirme ile bağlı olmadığından, mahkeme arsa ve binanın haklı bir tazminat karşılığında davacıya verilmesine bu olmazsa malzemesine karşılık olmak üzere davacıya tazminat ödenmesine karar verir. Bu şekilde terditli taleplerin (davaların) caiz olması gerekir.[8] Misaller;
“Davacılar vekili, tescili mümkün olmadığı takdirde müvekkillerin uğradıkları zararın ödetilmesini istemiştir. Bu arada, 05.03.1984 günlü oturumda, davayı tazminat davasına dönüştürmediklerini ve tescilde ısrar ettiklerini, şayet bu talepleri reddedildiği takdirde, tazminat isteklerini saklı tuttuklarını bildirmiştir. Bu sözler tazminat, tazminat isteminden vazgeçmemeyi içermemektedir. Dava, tescil ve mümkün olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkin olduğuna, kademeli olarak iki isteği kapsadığına ve tescil davası reddedildiğine göre, tazminat isteğinin incelenmesi ve hasıl olacak sonuç dairesinde hüküm kurulması gerekir.”[9]
“Davacının tapu iptal ve tescili bu olmadığı takdirde tazminat isteği ile açtığı davada mahkemece satış bedeli ve tazminatın tahsiline karar verilmiş bu karar Özel Dairece esas isteğin ferağa icbar suretiyle tescile ilişkin olduğu halde satış bedeli ve tazminata hükmedilmesinin isabetsizliği nedeniyle bozulmuş; mahkemece bozmaya uyularak tescile karar verilmiş olup bu son karar da özel dairece yüklenici şirketin arsa sahibine ait çekişmeli daireyi satmaya yetkisinin olmadığı ve onun halefi olan davacının da sözü edilen yerin kendi adına tescilini istemesinin mümkün olmadığı ve bu nedenlerle de satış bedeli ve tazminata hükmedilmesi gerektiği düşünceleriyle bozulmuş mahkeme direnmiştir. – Kural olarak bozma kararına uyulmakla esaslar uyarınca karar verilmesi konusunda usuli kazanılmış hak doğar. Mahkeme ilk bozma ilamına uymakla az önce açıklanan yönde kuşkusuz usuli kazanılmış hak doğmuştur. Olayda davacı kademeli olarak dava açmış önce tescil olmadığı takdirde geri alma ve tazminat isteğinde bulunmuştur. Özel Daire bozması ile davanın kademeli olarak açıldığını dikkate alarak öncelikle tescil isteği üzerinde durulması gereğine değinen bir bozma yapmıştır. Bu ilk bozmanın tümü itibariyle kademeli isteğin mahiyeti göz önünde tutularak değerlendirildiğinde amacı öncelikle tescil davasının koşullarının araştırılması gereğini belirtmektir. Yapılan inceleme ile taşınmazın satışına ait yetkinin bulunmadığı anlaşılmakla artık tescile karar verilemeyeceği de gözetilmesi gerekirken bozmanın kapsamını tayinde hataya düşülerek tescile karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.[10]”
b) Taleplerin Dayandığı Vakıaların Değişik Olması
Bu halde, asıl talep ile yardımcı (terditli) talebin hem dayandıkları vakıalar, hem de bunların hukuki sebepleri değişiktir.
Mesela davacı, ölüme bağlı tasarrufun iptalini (MK m. 499-501) istemekte (asıl talep ), iptal sebepleri yerinde görülmezse bu ölüme bağlı tasarrufla yapılan teberruun tenkisini (MK m. 502 vd.) istemektedir (yardımcı talep). Burada her iki talebin dayandığı vakıalar (MK m. 499 ve 500’deki vakıalar ile mahfuz hisseye tecavüz edilmiş olduğu vakıası) başka olduğu gibi, bunların hukuki nitelendirilmesi de başkadır.(iptal, tenkis).
Yargıtay daha önceleri ölüme bağlı tasarrufun iptali talebi ile teberruun (bağışlamanın) [11] tenkisi talebinin terditli olarak ileri sürülemeyeceği düşüncesindeydi. Doktrinde Prof. Dr. Baki Kuru ise Yargıtay’ın bu görüşüne; usul kanunumuzun iddiaların teksifi ilkesini benimsediğini, davalının muvafakati olmadan bu iddiaların değiştirilmesi ve genişletilmesinin yasak olduğunu söyleyerek karşı çıkmıştır.[12]
Nihayet Yargıtay’da bir İçtihadı birleştirme kararında “Tenkis davaları ile muvazaaya dayalı iptal davaları ileri sürülüş biçimleri, hukuksal esasları, kapsamları ve nihayet başta tenkis davası açan kişinin tasarrufun geçerli bulunduğunu zımnen benimsendiği düşüncesi akla gelebilirse de, kendi yararına bir hukuki sonuç elde etmek isteyen ve kapsamları farklı hukuki sonuçlar doğurabilecek birden fazla dava açma durumunda bulunan bir kimse bu davalardan birini diğerine tercihen açmaya zorlanamayacağı gibi, yasaların uygulanmasında, hakların korunması doğrultusunda hareket etme gereği karşısında bu davalardan birini açmakla, açık bir irade beyanı olmadan diğerinden feragat edildiğinin kabulü de uygun bulunmamıştır. Miras bırakanın yaptığı temliki tasarruflardan zarar gören mirasçılar, tenkis davası ile birlikte kademeli olarak veya tenkis davası açtıktan sonra ayrı bir dilekçe ile Borçlar Kanununun 18. Maddesine dayalı muvazaa nedeniyle iptal tescil davası da açabilirler.”[13] Diyerek bu görüşünden dönmüştür. Yargıtay İçtihadı birleştirme kararları mahkemeleri bağlayıcı olduğundan, miras bırakanın temlik tasarruflarından zarar gören mirasçıların, tenkis davası ile birlikte kademeli olarak veya tenkis davası açtıktan sonra ayrı bir dilekçe ile Borçlar Kanununun 18. maddesine dayalı muvazaa nedeniyle iptal-tescil davası açabileceklerdir.
4) Terditli Davanın İncelenmesi
Terditli davanın dinlenebilmesi için, asıl talep ile yardımcı talep arasında bir bağlantı bulunması ve her iki talebin de hukuki ve ekonomik bakımdan aynı veya benzer amaca yönelmiş olması gerekir.
Terditli davada görevli mahkeme, ilk önce asıl talep hakkında inceleme yapar; bunu yerinde bulursa, yardımcı / terditli talebin incelenmesine gerek kalmaz. Asıl talep yerinde görülmezse, o zaman yardımcı talebin incelenmesine geçilir. Yardımcı talep de aynı vakıaya dayandığı veya asıl taleple bağlantılı olduğu için, mahkemenin yardımcı talebi aynı davada incelemesi, yardımcı talebin ayrı bir dava konusu yapılması haline oranla çok daha kolay, basit ve ucuz olur(usul ekonomisi)[14].
Karşılık dava da terditli olarak açılabilir.[15]
Terditli davayı, davacının dava dilekçesinde terditli (kademeli) olarak birden fazla vakıaya dayanması ile karıştırmamak gerekir.
4) Terditli Davanın Mütelahik Dava ( Hakların yarışması ) ile Karşılaştırılması
Davacı, dava dilekçesindeki talebini veya taleplerini belirli bir hukuki sebebe değil, bu talebi veya talepleri haklı gösteren birden fazla hukuki sebebe dayandırıyorsa, mütelahik dava ( hakların yarışması ) söz konusudur. Bu davada talepler aynı kalmakla birlikte, davacı talebini haklı kılan birden fazla hukuki sebep göstererek taleplerini mümkün olduğunca güçlü bir şekilde savunmaktadır.[16]
Davacı, dava dilekçesinde terditli olarak birden fazla vakıaya dayanabilir. HUMK m. 179/3[17] ve m. 185/2[18] hükümleri karşısında, bu şekilde vakıaların terditli olarak ileri sürülmesinin caiz olduğundan şüphe edilmemek gerekir. Bununla davacı, terditli dava açmış olmaz. Çünkü talep neticesi bir tanedir. Sadece, bir tek talep neticesini haklı gösteren sebepler terditli olarak ileri sürülmektedir. Mahkeme, yargılamayı basitleştirmek veya kısaltmak için (m.77), bu vakıalardan birini veya bir kısmını diğerlerinden önce inceleme konusu yapabilir. (m.221)[19]
V)SONUÇ
Terditli davalarda davacının hüküm altına alınmasını istediği aslında tek bir talep söz konusudur, fakat, kademeli talepler ileri sürerek bunlardan biri olmazsa diğerinin kabul edilmesini sağlamaya çalışır. Mahkeme asıl talebi yerinde görülmezse yardımcı talebin incelemesine geçer. Yardımcı talepte asıl taleple bağlantılı olduğu için yardımcı talep için ayrı bir dava açmaya gerek kalmayacak aynı dosya içerisinde incelenecektir. Terditli davalar hem mahkemelerin iş yükünün azalması yönünden hem de usul ekonomisi yönünden faydalı ve uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir dava türüdür.
Arb. Av. Zekeriya Zafer YILMAZ
ANSAY, S. ŞAKİR :Hukuk Yargılama Usulleri, 7. Baskı, Ankara 1960
BİLGE, NECİP :Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, 1965
ESKİŞEHİR BAROSU :Eskişehir Barosu Dergisi, Nisan 2003
KURU, BAKİ :Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı İstanbul 2001
KURU/ASLAN/YILMAZ :Medeni Usul Hukuku, Genişletilmiş 13. Baskı, Ankara-2001
PEKCANITEZ, ATALAY, ÖZEKES :Medeni Usul Hukuku, 3. Baskı, Ankara 2004
YILMAZ, EJDER :Hukuk Sözlüğü, Genişletilmiş 5. Baskı,
[1] Pekcanıtez, Atalay, Özekes, Medeni Usul Hukuku, 3. Baskı, S. 225, Ankara 2004
[2] Kuru, Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı, 2. Cilt, S.1484, İstanbul 2001
[3] Pekcanıtez, Atalay, Özekes, S. 230
[4] Kuru, Baki, S.1484
[5] Pekcanıtez, Atalay, Özekes, S. 230
[6] Kuru, Arslan, Yılmaz, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Genişletilmiş 14. Baskı, S.337, Ankara 2002
[7] Kuru, Arslan, Yılmaz, S. 337
[8] Kuru, Baki, S. 1485
[9]14. H.D. 26.2.1985, 6707/665: YKD 1985/9 s. 1347-1348
[10] HGK 10.11.1987, 14/112-847: İKİD 1989/338 s. 6236-6238
[11]Yılmaz, Ejder, Hukuk Sözlüğü, Genişletilmiş 5. Baskı, S. 794
[12]Kuru, Baki, S. 1485
[13] Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu E.1986/4 K.1987/5 T. 22.05.1987
[14] Kuru, Baki, S. 1494
[15] İpek, M. Gündüz, Eskişehir Barosu Dergisi, Nisan 2003, S.24
[16]Pekcanıtez, Atalay, Özekes, S. 233
[17] HUMK 179/3. m. “Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri ve delillerinin nelerden ibaret olduğu”
[18] HUMK 185/2. m. “Müddei, Müddeaaleyhin rızası olmaksızın davasını tevsi veya mahiyetin tebdil edemez. Aşağıdaki madde hükmiyle dâvadan feragat veya ıslah bu hükümden müstesnadır.”
[19]Kuru, Baki, S. 1514